YAZILARIMIZ
Doğa ile Terapi
Kötü duygudan uzaklaşma iyi duygulara yaklaşma eğilimi yaradılışımızla içimizde bizimledir. Daha teknik anlamıyla savaş yada kaç refleksi ile tetiklenen iyiye ait bütün duygulanımlara koşarak yaklaşmak isteriz. Bu sebeple sürekli arayış içinde çevremizi gözlemleriz, sanat yaparız, bilimle uğraşırız, mistik olana felsefeye meyil ederiz. Bu arayış asırlar boyu devam etmiş ve devam edecektir de. İnsanın ölümle sonuçlanacak varoluşsal boşluğunu doldurma çabası yaşamın tam temelinde mihenk taşı olacaktır. Devamını oku
Gelişimin önündeki EngelSİZSİNİZ
Hepimiz yaşam boyu gelişmek ile görevli olarak bu dünyaya doğduk. Anne karnına ilk düşüşümüzle birlikte dünyaya adapte olma ve insan organizması olarak yaşamı etkileyerek şekillendirmek üzere memuruz hepimiz. Farkı genetik yatkınlıklarımız, mizaç özelliklerimiz, aldığımız eğitim, büyüdüğümüz sosyal çevrenin toplamı olarak yaşamdaki sorumluluk alanımız belirler. Muhakkak ki külli olan yaratıcının iradesini okyanus olarak düşünseniz ki bu sınırlandırma dahi o iradeyi tanımlayamaz, biz o okyanusun içindeki su damlaları olarak sistemin bütünlüğünde sınırlı irademiz ile hayatın ateşini besleyen eylemler içindeyizdir. Ne için doğmuş isek o bize yaşam içinde kolaylaşacaktır bu sebeple. Devamını oku
UYAN!
Uyan!, Uyan!, Uyan! ….
Kulağa ilk gelişi ile uyan kelimesi çok iddalı bir kelime gibi duruyor değil mi? Gerçi emir kipi ile söylenen her kelime beraberinde ciddi bir konuyu da işaret edeceği için ve bu ciddi konu işitene bir çok sorumluluğu da yükleyeceği için, bizler nazik ses tonuyla olan hitapları daha çok tercih ederiz. Hatta ninni kıvamında,, yumuşak, desibeli az, emir kipi olmadan nazikçe, kulağa zar zor gelen fısıltı da. Hayır, bugün en güçlü tok sesi ile kalk koğuş emri veren komutan gibi size bağırıyor evren; uyan diye.
Zemheri
Çocuk yanından kırılmış olanlara!
ZEMHERİ
Hani eskiden,
Sana şiirler yazdıran kadınlar severdin,
Bakışlarından güneşi tavlayıp,
Mavi paltolu denizlere hava atardın.
Gülüşlerinden çiçekleri çalıp,
Gizli bahçende saklardın hani.
Korku iklimi
İnsan ah insan! Madde bedeninde dolaşan kanında derin ilmi göremeyen insan. Uykuda olup da ölünce uyanacağını fark edemeyip her şeyden korkan o insan. Uyan ey gözlerim gafletten uyan diyenleri duyamayan insan. Dünya çamuruna batmış da, an zamandan kopup zamansızlığa yolculuğunu unutan insan!
Psikoloji ilmi ile ilgilenen her bilim insanı şu konuda benimle hem fikir olacaktır ki: en gelişmiş bilinç yapısıyla nesneyi şekillendiren, uzaya uydu gönderen, ilaçlar ile simya edip hastalığa çare arayan, sanat yapan,felsefe yapan bizlerin en temel varoluşsal korkusu ölümün ta kendisidir. Ölüm korkusu, beraberinde hiçlik ve boşluğun zifiri karanlığını beraberinde getirdiği için daha dehşet verici haliyle sürekli bilinçaltımızdan bizi rahatsız eder. Bu rahatsızlık gündelik hayatımızın dünya ile meşgul uyanık bilincine farklı şekillerde kendisini hissettirir. Ölümle dünyadan, sevdiklerinden, malından mülkünden ayrılacağını fark eden insana ayrılık kaygısını yaşatarak, paniğe sürükler. Panik ataklar en ufak çağrışım yapan dış uyaranlarca kolayca tetiklenir. Psikolojik savunma sistemleri bu panik atakları sönümleyecek düzeyde gelişmemiş ise yada kişi ölüme karşı manevi-felsefi-entelektüel bir inanç sistemi geliştirmemiş ise işi gerçekten zordur. Psikolojik olarak hassas, dağılıp savrulmaya elverişli ve psikolojik rahatsızlıkların klinik yönüne kaymaya daha çok elverişlidir. Ölüm rüzgarı estiğinde kökleri derinlere inen çınarlar haliç her küçük dal etrafa savrulacaktır savrulmalıdır da… Devamını oku
Şenay ÇETİN hocamızın katıldığı TV programı
Uyuşturucu Bataklığı
Uyuşturucu Bataklığı
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır hükmü gereğince bu zamana kadar doğru olduğunu düşündüğüm konularda konuşmaya çalıştım. Özellikle uyuşturucu ve maddenin kötüye kullanımına yönelik bir ruh sağlığı uzmanı olarak hem danışanlarıma, hem de toplumun her kesimine dikkatli olmaları yönünde bilgilendirmeler yaptım. Maalesef eksik kaldık, yetemedik, yetemiyoruz. Devamını oku
İNTİHAR HAKKINDA
Son zamanlarda ne yazık ki ülkemizde intihar oranlarındaki artışa tanıklık etmekteyiz. Sahada çalışan meslektaşlarımızın vaka raporları ve kısmen de medya aracılığı ile alınan verilerle ülkemizdeki intihar oranlarının son iki yılda inanılmaz derecede arttığını görmekteyiz. Pandemi süreci ve sosyal sorunların başında gelen ekonomik buhrana bağlı ortaya çıkan bu klinik tabloya yönelik acilen devletsel politika geliştirilmek zorundadır. Umutsuzluğun, gelecek kaygısının olduğu yerde yaşama sevincini besleyecek toplumsal çalışmalara acilen yönelmek gerekmektedir. İntihar vakalarının sayısın ki duyuma dayalı olarak bir rakam vermiş olsam bile dehşete düşmenize yetecektir. Gerçekçi saha çalışmaları ile tam rakamlar ortaya maalesef şuan koyulamamaktadır. Deve kuşu misali kafamızı toprağa gömerek sorun çözmeye çalışmak insanlığın yaşadığı acılara kayıtsız kalmak bizlere asla yakışmaz. Çevremizde komşumuz da, ailemizde dayanışmayı, yardımlaşmayı eskisinden on kat daha fazla arttırmamız gerekiyor. Bu zor zamanlarda toplumsal kenetlenmemizi ve insani ortak noktalarda buluşup farklılıklarımızı görmezden gelmemizin tam zamanı. O zaman tam da bu zamandır. Devamını oku