Uyuşturucu Bataklığı
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır hükmü gereğince bu zamana kadar doğru olduğunu düşündüğüm konularda konuşmaya çalıştım. Özellikle uyuşturucu ve maddenin kötüye kullanımına yönelik bir ruh sağlığı uzmanı olarak hem danışanlarıma, hem de toplumun her kesimine dikkatli olmaları yönünde bilgilendirmeler yaptım. Maalesef eksik kaldık, yetemedik, yetemiyoruz.
Ülkemizde, özellikle İstanbul başta olmak üzere uyuşturucu kullanımı 12 yaşlara kadara indi maalesef. Çakmak gazı, bali, tiner gibi maddenin kötüye kullanımı ucuz ve daha ulaşılabilir olduğu için aynı orada kullanılmakta. Madde kullanmak kadar tehlikeli olan diğer konu ise maddeye ulaşmayı sağlayan para kaynaklarına ulaşma yöntemleri bu insanları maalesef illegal zeminlere çekerek bağımlı ve aynı zamanda suçlu insanlar yapmakta. Kötü amaçlı gurup ve kişilerin kendilerine eleman bulmak için ilk yöneldikleri kaynaklar buralar olmakta. Ne yapacakları belli olmayan, maddeye ulaşma güdüsü bağımlılıktan beslenen insanlar her şeyi yapmaya meyilli olmaktalar. Bu her şeyi yapma halı toplumsal istikrarın, gündelik yaşantıdaki huzurlu sükunetin bozulmasına sebep olacak olayları beraberinde getirmekte. Gündelik hayatın işleyişini şekillendiren hukuk kuralları kadar toplumsal normları şekillendiren kolektif ahlak değerlerini zedeleyerek toplumsal yozlaşmaya yol açmakta. Zaman içinde yozlaşma ile yıpranan değerlerin yeni hali çoğunluk tarafından yeni normallik olarak algılanarak kabul edilmekte. Bu kabul ediş başlangıçtan son noktaya kadar geçen zamanda yaşanılan bir çok toplumsal tehlike zillerinin görmezden gelinmesi oluşmaktadır. Devlet mekanizmalarının hukuk sınırları içinde hareket edilemez hale getirilmesi tehlikenin en büyüğü olarak bu süreci kalıcı bir hal ile hızlandırmaktadır.
Gayrı nizami harp taktikleri ile kullanılan uyuşturucu çeteleri ve ekonomik kaynak olarak görülen uyuşturucu bataklığı üzerine konan bütün sivri sinekleri ile mide bulandırır halde ülkemizin gençliği için tehlike oluşturmaya devam etmektedir. Meslek hayatım boyunca karşıma çıkan madde kullanımı vakaların bir çoğunun sosyal anamnezini, madde kullanım öykülerini aldığımda sosyal bir alt kültür yapılanmasını görmekteyiz. Maddeye ulaşma sürecinde içine girilen insan ilişkileri, kara sektör elemanı haline dönüşmeleri ve bu süreçte yaşanılan travmatik durumların bir yaşam şekli haline gelerek kronikleşip yerleşmesi bütün vakalarda benzer özellikte görünmekte. Devlet mekanizmalarının bilerek yada bilmeyerek ortaya koyduğu boşluğa yerleşip daha sonra o boşluğu yanlara doğru genişleten gurupların faaliyetleri hangi noktada üst bürokratik ilişkilere dönerek kalıcı hale geliyor sorusu devletin büyüklerinin sorması gerektiği sorudur. Bu insanların dokunulmaz hale gelerek faaliyetlerini devam ettirdikleri her saniye bir gencimiz o bataklığa düşüyor. Bu insanların genişleyip sektörel büyümesi demek doğru orantılı olarak hitap ettikleri sosyal kitlenin de büyümesi demektir. Kitle büyüdükçe pastadaki pay büyümekte, pay büyüdükçe uyuşturucudan zenginleşen oligarkların hırsları büyümektedir. Ben zengin olanın para ve dünya gücünden, zarar verme kapasitesinden, düzeni bozucu hırslarından korkmadan telef olan gençlerimizin üzerimizdeki ahlarından korkarak bu satırları yazıyorum. Üç günlük dünya için sonsuz bir ahiret ömrünü yakan bu oligarkların insafına Türk çocukları bırakmak ne kadar mantıklı sizce.
Tüm ruh sağlığı çalışanları olarak şunu biliyoruz ki, toplumsal stres zamanlarında, istikrar bozulduğunda, umutsuzluk arttığında kişilerde psikolojik problemlerin artış gösterdiğini buna bağlı dürtüsel davranış olan maddenin kötüye kullanımı meylinin artacağı bilimsel bir gerçektir. Bu realite karşısında toplumsal kaosa yönelik mutlak tedbir uygulaması gereken devlet kurumlarının pasif kalması asla söz konusu olamaz. Ortaya dürtüsel insanın madde talebi çıktığında onu karşılamak için örgütsel ağlar ortaya çıktığında karşısında devleti bulmalıdır. Ruhsal problem yaşayan insanların özgür iradeleri askıya alınır bu bir kliniktir. Kışı sağlıklı düşünemez o sebeple bir himaye edicinin aldığı önlemlere muhtaçtır. Aynı şekilde lise önlerinde zamanında madde satan torbacıların en büyük hedef kitlesi kafası karışık, bunalımda olan ergenlerdi. Çünkü öz irade yerine psikolojik klinik ile hareket eden kitleyi ele geçirmek daha kolaydır. Devletimiz bu torbacılara büyük bir kararlılık ile karşı durdu. Her okulun önüne bir sivil polis koyacak kadar bu işi ciddiye aldı. Son 3 senedir ne oldu da bu önlemler gevşetildi ve biz sahadaki çalışmalarımızda aynı geçmiş hikayeleri duyar olduk. Açık ve net olarak söylüyorum madde ticaretinden herhangi birimizin cebine bir lira dahi girecekse toplum olarak sefalet içinde yaşayıp fakirlikle sınanmayı tercih ederiz. İnançları güçlü bir toplum olarak fakirlik ile sınanmayı kabul edebiliriz ancak ekonomi düzelsin diye yada para kaynağı oluşsun diye uyuşturucu sektörüne yol vermek kimsenin bir gram aklından geçmemelidir. Bedeli yani başımızdaki komşumuzun genç kızı ve oğlu ödemektedir ve biz bunu izlemek zorunda kalıyoruz. Bunu izlemektense fakirlik ile baş etmemize izin verin.
Madde kullanımı ile ilgili yazdığım başka bir makalemde geniş olarak belirttiğim üzere, madde kullanmak sevme ve sevilme sanatını bilmeyen, ahlaksal inançlar ile şekillenmiş bir dünya yaşamı şekli kuramamanın sonucu ortaya çıkan boşluğu madde ile doldurma-yamama yanlışı ile oluşur. Zaman içinde sorunlarını madde ile çözen ve kısmı iyilik hali yaşayan birer sonrasında maddeye tolerans geliştirip daha fazlasını isteyecektir. Daha fazlası demek bağımlılık artması demek ve düşünce yeteneğini maddenin inisiyatifine bırakmak demektir. Madde varken iyi yok iken kötü olan kişi, eski iyilik halini yakalamak için daha fazla riske girecektir. Sürekli bir dikey yükseliş ile bağımlılığı artarak uçurumun ucuna kadar gelecektir. Geldiğimiz son noktada uçurumun kenarına yaklaşan insanlarımızın sayısı, intihara sürüklenen insanlarımızın sayısı pandemi ile vefat edenlerin belki 5 katı olacak şekilde korkunç artmıştır. Bu toplumsal yara üzerinden ne siyaset yapılır nede stratejik bir siyasi avantaj sağlanır. Bu toplumumuzun bütün farklılıkları ile bir arada mücadele etmesi gereken asıl düşmandır ve inanın elinde silah tutan teröristten daha tehlikeli bir şekilde genç neslimizi yok etmektedir. Devletin mekanizmaları başta özendirici film ve video yayınlarını engellemeli, madde satışı ve aracısı olan kişileri istisnasız altını kırmızı renkle çiziyorum kim olursa olsun adaletin karşına çıkarmalı, kolluk birimlerinin sivil ekiplerinin sayısı eskisi gibi artırılmalı, eğitim ve seminerler gençlerimize verilmeli, uyuşturucu sektörünü besleyen ve ülkemizde ticaret koridoru kurup zenginleşen her kim varsa bedeli ne olursa olun engellenmeli, madde tedavi merkezleri olan Amatem’lerin kapasiteleri artırılmalı, ruh sağlığı yasası acilen çıkarılarak bu alanda ön cephede görev yapan ruh sağlığı profesyonellerinin can güvenliği ve mesleki onuru yasa ile güvence altına alınmalıdır. Bu mücadele bedeli olan bir mücadeledir. Bir yanda insanımız diğer yanda zenginleşen uyuşturucu oligarkların dünyasal menfaatleri vardır. Siyasi gelecek, dünyasal menfaat ve zenginleşme gençlerimizden asla daha değerli olamaz . Bunu üzerine gerçekten giden her kim olursa o kişi bu toplum tarafından baş tacı edilecektir.
Daha anlatmamız gereken inanın çok şey var dilimizde tüy bitti. İnsanlarımız madde kullanımına, intiharlara yenik düşüyor diye diye dilimizde tüy bitti. Siyasi kaygılarla gerçekleri örtmeye çalışanlar bu dünyada makam sahibi olacaksınız, o makamlar sizin olsun Allah daha çok versin size. Ancak telef olan gençlerimizin ahının hesabını ödeyemeyeceksiniz. Biz ruh sağlığı uzmanları yetersiz kalıyoruz. Devlet mekanizmaları gerçek gücüyle bu insanların yanında olmazsa, örgütsel yapıları çökertmez ise bizim ruh sağlığı tedavi örgütlenmemiz bu örgütler karşısında yetmiyor. Devlet adamlarının girişken mücadelesi olmadan bu savaş kazanılmaz. Siyasi geleceklerinizi unutun ve gençlerimize destek olun, risk alın ve göreceksiniz daha çok baş tacı olacaksınız.
Sevgilerimle
Uzman Klinik Psikolog/Toplum Bilimci
Osman İLHAN