Son zamanlarda ne yazık ki ülkemizde intihar oranlarındaki artışa tanıklık etmekteyiz. Sahada çalışan meslektaşlarımızın vaka raporları ve kısmen de medya aracılığı ile alınan verilerle ülkemizdeki intihar oranlarının son iki yılda inanılmaz derecede arttığını görmekteyiz. Pandemi süreci ve sosyal sorunların başında gelen ekonomik buhrana bağlı ortaya çıkan bu klinik tabloya yönelik acilen devletsel politika geliştirilmek zorundadır. Umutsuzluğun, gelecek kaygısının olduğu yerde yaşama sevincini besleyecek toplumsal çalışmalara acilen yönelmek gerekmektedir. İntihar vakalarının sayısın ki duyuma dayalı olarak bir rakam vermiş olsam bile dehşete düşmenize yetecektir. Gerçekçi saha çalışmaları ile tam rakamlar ortaya maalesef şuan koyulamamaktadır. Deve kuşu misali kafamızı toprağa gömerek sorun çözmeye çalışmak insanlığın yaşadığı acılara kayıtsız kalmak bizlere asla yakışmaz. Çevremizde komşumuz da, ailemizde dayanışmayı, yardımlaşmayı eskisinden on kat daha fazla arttırmamız gerekiyor. Bu zor zamanlarda toplumsal kenetlenmemizi ve insani ortak noktalarda buluşup farklılıklarımızı görmezden gelmemizin tam zamanı. O zaman tam da bu zamandır.
İnsanlar neden intihar eder sorusunu kesinlikle zayıf oldukları, mücadele edemedikleri için, inançsız oldukları için diyerek kestirip atmayınız. Şimdi bunları konuşma zamanı değil. Ateş düşen ocakların sayısı artmasın diye kurumlar olarak, bireyler olarak seferberlik halinde insanlarımızı yaşamda tutunmaları için çaba sarf etmeliyiz. Yardımlaşma, dayanışma ruhumuzu eskilerin hikayelerinden çıkarıp şimdi tamda hayata geçirme zamanıdır. Şefkat, ilgi, merhamet ve hatır sorarak sevildiğini hissettirmek zamanıdır. Kınamak ile sosyal dışlama ile sorunları asla çözemeyeceğiz.
İntihar ile ölüm bir sonuçtur. Aslında kişi intihara giden süreçte bazı belirtiler ile çevresine sinyaller vermektedir. Özellikle intihara meyilli insanların yapılan araştırmalara göre yüzde 80 lik kısmı bir psikolojik problem yaşamaktadır. Haliyle, stresli ve kaotik dönemlerde kişilerin psikolojik problemlerinin artacağı dönemler olacağından risk teşkil eder. İşsiz kalmış, borç batağına düşmüş, geleceğe umutla bakamaz hale gelmiş bir kişi klinik bir çıkmaza girerek intihar sürecine sürüklenmiş olabilir. İnanın bu sürüklenme halini insan olan herkes yaşayabilir. Varoluşsal boşluğa düşerek, hedefsiz amaçsız kalmış bir kişi yaşamlılık halini devam ettiren yaşamda kalma dürtüsünü kaybedebilir.
Depresyon ile kronikleşmiş depresif ruh hali kadar neşeli görünen ancak manik alevli bir dönem yaşayan psikiyatrik bir vakanın intihar riski aynı oranda fazladır. İntihar eden kişi sadece mutsuz sosyal izolasyonu yaşayan, öz bakımı zayıflamış, gündelik sorumluluklarını erteleyen, yaşam heyecanını ve yaşam olaylarına katılımını ertelemiş, intihar düşünceleri ile yoğun zamanlar geçiren ve fanteziler ile besleyen insanlar olmak zorunda değildir. Her şey yolunda giderken intihar etti denilen vakaların çoğu manik yada psikotik bir atağa bağlı impulsif-dürtüsel öz kıyım gerçekleştiren insanlardır. Diğer tabloya göre öncüleri zor görüneceği için göz ardı edilebilinir. Ancak psikiyatrik desteğe ilk fırsatta gönderilmesi gereken insanlar maalesef ihmal edilmektedir.
İntiharı açıklayan kuramsal yaklaşımlara bakıldığında, biyolojik yaklaşımda intihar davranışında genetik faktörlerin etkisi olduğu açıktır. Psikodinamik yaklaşıma göre, Meninger (1938) İntihar davranışında bulunan kişilerde Öldürme isteği, öldürülme isteği ve ölme isteği olmak üzere 3 temel güdüye odaklanmıştır. Sosyal öğrenme kuramına göre de intihar davranışı öğrenilmiş bir davranış olarak ele alınmaktadır. “Werther Sendromu” diye adlandırılan ve Avrupa’da yayınlandığı dönemde intihar sayısında bir artışı da beraberinde getiren Goethe’nin “Werther’in Acıları” adlı eseri de intihar davranışının öğrenme yoluyla ortaya çıkabileceğini dikkate değer biçimde göstermektedir. Günümüzde oluşan siyanürle gerçekleştirilen toplu intiharları bu çerçeveden değerlendirmek yanlış olmayacaktır. En anlamsız gibi görünen bir intihar girişiminin bile kendi içinde bir mantığı bulunduğunu savunan Shneidmann intiharı, dayanılmaz acıları, ağır sorunları olan şaşırmış, bozulmuş ve gücü azalmış benliğin çözüm arayıcı bir eylemi olarak tanımlamıştır.
Durkheim’a (1986) göre intihara neden olan, toplumsal düzenleme ve bütünleşmenin çok zayıf ya da çok güçlü olmasıdır. Bu iki farklı boyuta göre 4 farklı intihar türünden söz edilmektedir:
1)Egoist (Bencil) intihar, “bireysel benin” “toplumsal ben” karşısında aşırı düzeyde baskın olması ile meydana gelen bencillik durumunun kaynaklık ettiği intihar türüdür. Bireyin içinde bulunduğu topluluk ile bağlarının zayıflaması yalnızlaşma sürecini başlatır ve toplumsal bütünleşme seviyesi düşmeye başlar.
2)Alturist (Elcil) intihar, bireyselliğin yetersiz olduğu, bireyin toplum tarafından sıkı şekilde kendisine bağımlı kılındığı bu intihar türünde birey sanki bir ödevi yerine getirircesine intihar eylemini gerçekleştirir. Bencil intiharın tersine aşırı düzeyde toplumsal bütünleşme mevcuttur.
3)Anomik (Kuralsızlık) intiharı, toplumsal düzenleme derecesinin düşük olduğu toplumlarda ortaya çıkar. Toplumsal kurumların düzenleyici gücünün zayıfladığı toplumlarda bireyler, arzu ve isteklerini sürekli arttırma yönünde doymak bilmeyen bir eğilim içine girerler. Kuralsızlık intiharların sadece çöküşlerin, bunalımların yaşandığı dönemlerde değil, tam tersi biçimde ekonomik gelişmenin ve toplumsal refahın birdenbire arttığı dönemlerde de ortaya çıktığı gözlemlenmektedir.
4) Fatalist (Yazgısal) intihar, toplumsal düzenleme derecesinin çok zayıflamasıyla ortaya çıkan kuralsızlık intiharına karşı toplumsal düzenlemenin aşırılaşması sonucu ortaya çıkan intihar türüdür. Toplumsal düzenleme, toplumun bütün kurumlarıyla beraber bireyleri yüksek düzeyde bir disiplinle aşırı biçimde düzenlemeye çalışır. Bireyler bu düzenlemenin bir parçası olan katı kurallardan bir kaçış yolu aramaya başlar ve kurtuluşa intihar ederek ulaşmayı hedeflerler.
Burada en önemli nokta intihara sürüklenen insanların çoğunluğu sonuca ulaşmadan önce sinyaller yani psikolojik semptomlar gösterirler. Dinledikleri şarkılardan, gündelik rutinlerdeki kopuştan, öz bakım alışkanlığındaki değişiklikler başta olmak üzere konuşkan bireylerin ani içe çekilerek susmaları, depresif halleri, hayat olaylarına mutlak ilgisizlik gibi ana semptomlara dikkat etmek gerekir. İntihar ihtimal olan yada intihar kelimesini şaka olarak dahi ağzına alan bir kişi muhakkak bir profesyonel desteğine yönlendirilmesi gerekir.
Televizyonu açtığımızda kavga edenler, umutsuzluk ve kavgayı körükleyen siyasiler, haksız yere işten çıkaran iş verenler, sükuneti bozup toplumsal huzuru bozan her bozguncu intihara meyilli insanların acılarını artırıyorsunuz haberiniz olsun. Hayır konuşmayacak olan bu zor zamanlarda Allah rızası için susup köşesine çekilsin.
Yaşam onu yaşayan insanın kutsallığı içinde anlamlıdır. İnsanı ve onurunu yücelten bir toplum olmamız dileği ile.
Uzman Klinik Psikolog Osman İLHAN