Hepimiz yaşam boyu gelişmek ile görevli olarak bu dünyaya doğduk. Anne karnına ilk düşüşümüzle birlikte dünyaya adapte olma ve insan organizması olarak yaşamı etkileyerek şekillendirmek üzere memuruz hepimiz. Farkı genetik yatkınlıklarımız, mizaç özelliklerimiz, aldığımız eğitim, büyüdüğümüz sosyal çevrenin toplamı olarak yaşamdaki sorumluluk alanımız belirler. Muhakkak ki külli olan yaratıcının iradesini okyanus olarak düşünseniz ki bu sınırlandırma dahi o iradeyi tanımlayamaz, biz o okyanusun içindeki su damlaları olarak sistemin bütünlüğünde sınırlı irademiz ile hayatın ateşini besleyen eylemler içindeyizdir. Ne için doğmuş isek o bize yaşam içinde kolaylaşacaktır bu sebeple. İyi olana meyilli olana iyi yol, kötüye meyilli olana kötü yol kolaylaşacaktır. Hayat olaylarını kelebek etkisi ile şekillendirip ağlarını örüp bizi onun içine çekecektir. Tek bir farkla! İyilik için doğan zaten eylemleri ile o yolda memuriyetini icra ediyordur. Ki aynı şekilde kötü olanda hizmetini yerine getiriyordur. Bir de bu ikisi arasındaki dengeyi yakalayıp daha doğrusu sistemin işleyişini doğru okuyup anlayanlar vardır ki onlara ben aslan terbiyecileri olarak görürüm. En gür sesiyle kükreyen nefsimizin aslanını terbiye etmeye çalışmak elbet kolay değildir sonuçta. Bedel ister, terk edebilme cesareti ister, onu dengeden saptıran ortamdan göçüp göçebe olmayı ister. Kolay iş değildir vesselam. Bu kişiler der ki; benim tabiatımda kötü olan her şeyin sesi çok yüksek çıkıyor, bunu kısmasam bu yola memur olucam, kıssam doğamı terk etmiş olacağım ancak içimdeki şeytan ile savaşıp kazanan olursam hepsinden daha üst bir makamda olacağım. Bendimi yırtıp aşarım diyenleri bilirsiniz. O aşanların derdi iyi olanlardan da olmak değil.. iyi olmak da yetmez sırrı çözmeye. Çok engebeli yoldan geçip terk ehli olup, vicdan cehenneminde cayır cayır yanıp daha sonra cennet bilincine ulaşan çok aslan terbiyecileri tanıdım. Süreçleri gerçekten zordu ancak ulaştıkları içsel denge ve dinginlik için hepsine değdi diyorlardır eminim.
Gelişimin önünde bu sebeple EngelSİZSİNİZ. Düşünce yapımızı, koşullanmalarımızı en içten gelen dürtüsel hayvani sesin yönlendirmelerini yenebildiğimizde karşımıza ilk önce bir boşluk çıkıyor. Bu boşluk psikolojik savunmaların duvarlarını yıkarak ortaya çıktığı için bilişsel yapımızın ben denilen ego kısmında karmaşaya sebep oluyor. Psikolojik savunma mekanizmasız kalmış bir ben, ego gücü dağılmaya muhtaçtır. Yaşamın, varoluşun ve beraberinde siyam ikizi olan ölümün açığa çıkardığı en sert duygular ile baş etmek ilkel savunma mekanizmaları ile oluyorsa kişi gelişemiyordur sadece kendini avutarak insansı varlığını yaşamlılıkta tutuyordur. İşte bu nokta dürtüdür. Yaşamda kalma dürtüsü açığa çıktığında ortaya akıl oyunlarını ve ilkel psikolojik savunmaları çıkarır. Akıl o kadar esnek bir yapıdır ki omurgasız bir kişiliğin istediği her şekle girer. Yaşamda kalmak için her şey mubahtır akıl oyununu karekter gücü zannedip savaşçı olarak ortada gezen asla aslan terbiyecisi olamazlar. Asıl sistemi fark edenler şu akıl manevrasına girerek, daha çok gelişimsel basamak atlarlar. Onlar, başkasının varlığı ve rahatı için kendimden bilinçli-olgun bir kararla ödün verdiğimde aslında ben kaybetmiyorum. Ortaya benden sonra biz çıkıyor ve egonun en ilkel savunma duvarı olan bencil öz severlik yıkılıyor. Fedakarlık ve kendinden başkasını düşünme hali kişiye yeni bir olgun-sağlıklı ego savunması yaratıyor. Senden, benden, bizden ve her şeyden daha büyük bir sistemin parçasıyız diyebilen kişi yaşamdaki tekliğe dahil olarak asıl olanın ilmiyle dolmaya başlıyor. Bundan sonrası zaten dikey yükseliş olarak devam ediyor. Kişi kendinden vaz geçtiğinde aslında tek ile bütün olan huzurlu bir duyguyu iç dünyasına buyur ediyor. Kişinin dünya telaşı, ölüm korkusu, fakirlik, yalnızlık, ruhsal boşluğa düşme korkusu ortadan kalkarak yeni bir hal ile olaylara bakmaya başlıyor. Bu yeni hale, tek olanı görüp seyredip ondan büyülenerek aslında ne kadar küçük ve önemsiz canlılarız düşüncesi yerine ne kadar şanslı canlılarız ki o tekten asla ayrı doğmadık ve ayrı yaşamıyoruzu fark etmek ile oluyor.
Mutlak güçlü bir himaye ediciyi kendi içsel süreçlerimizdeki manevi gelişim basamakları ile keşif edemezsek, o gücü dünyadaki nesnelerde aramaya başlıyoruz. Bu nokta kişisel gelişimin önündeki en önemli noktadır. Kendi kısıtlı öz iradesini yok sayan, atılgan savaşçılıktan kaçınıp bedel ödeyemeyen bireyler çevrelerinde buldukları ilk güçlü insan figürünü yapışma eğilimine giriyorlar. O dünyasal gücün varlığı onları ölümden, yaşamın sorunlarından kurtaracakmış hezeyanına sürükleyerek bağımlı-yapışkan insanlara dönüşüyorlar. Çevrenizde muhakkak görürsünüz, siyasi, zengin, mafya yada onlara göre güçlü olduğu düşünülen yapıların etrafında çok insan toplanır. Çoğunluk içinde olarak güç ittifakı kurmak dünya işleri için ne kadar gerekli ise de ruhsal süreçlerin gelişimi açısından kişilerin bireysel göğüslemesi gereken yaşam olayları var. Gelişim için acı çekmek, bedel ödemek ve hepsinden başkalaşarak çıkmak çok önemlidir. Bu sebeple yaşam olaylarından kaçarak konfor alanına sıkışan insanların yaşı ne olursa olsun çocuksu kırılganlıkları ve güçlü figür bulup ona yapışarak rahatlama eğilimleri gelişmelerini sekteye vuruyor. Kişinin var oluşuyla kendisinde var olan yeteneklerin yaşam içinde açığa çıkmaması hep bu sebepler sonucu oluyor. Çocukluğunda aşırı ilgi görmüş, her istediği önüne gelmiş bir yetişkinin temel davranışsal refleksleri hepsinde ortaya çıkması salt kadersel yazgıya bağlanırsa bize hediye edilmiş varoluşsal irademizin silahlarını görmemiz zorlaşacaktır. O silahlar ki uzay sonsuzluğunda nokta kadar olan dünyaya adapte olma, onu şekillendirme ve onu aşarak manevi makama kavuşmak açısından çokça yeterli olduğuna emin olabilirsiniz. O silahları hiç kullanmamış olanlar için bilinmezliğini korusa da içindeki aslanı terbiye edenlerle konuşursanız mühimmatınız güçlü olduğunu anlayacaksınız.
Kendimizi aşmak gerçek kendimizi tanımakla olacaktır. O süreçte benliğinizi tanımladığınız her kavram, çevresel yada kadersel bir olasılıklar zinciri ile sizde kalmış olabilir. Bunu fark etmek için gerekli olan ilahi üst bakış yani kendi bedeninden bir an çıkıp dışarıdan kendinizi izlemeye başlamanız ile mümkün olur. Öteki türlü sadece elinde olanlarla oyalanıp heba olan nice açılmamış mektup benlikler var gelip geçen. Aslımızı fark etme ve onu algılayarak olgunca yaşama memuriyetini hatırlamak ve hatırlatmak her düşünen insanın görevidir. Buna kişisel gelişimin popülist söylemleri ile yozlaşmış sen yaparsın, edersin kuru motivasyon taktikleri ile değil de bu yola ömrünü, başını koymuş nice büyük düşünürlerin sözleri ve ödevleri ile yapmak gerekir. İşin ciddiyetine ve ulviyetine yakışan bu tarzdır muhakkak. Aslını arayanın yolu bu kişilerle elbet kesişiyor da. Bu kişiler ister yaşıyor ister ölmüş olsun muhakkak eğitimlerine devam ediyorlar burası kesin. Bu eğitime tabi olmak kendimizi aşmak açısından son derece önemli bir nokta. Tabiki bilimin verilerini, sanatın cazibesini , felsefenin tadını göz ardı etmemek gerekir. Bazıları da tek olana ulaşmak için farklı yolları kullanıyor olabilir. Yol farklı olsa da varılacak yer bir olduktan sonra…..
Uzman Klinik psikolog- Toplum Bilimci
Osman ilhan