Merhaba okuyan insan, okuduğunu anlayan ve sonra onu yargılayıp ret eden yada kabul eden insan, düşünceli insanlık klanının üyesi, medenileşme abidesi, varlığın son şekli ve en canlı kanıtı insan, potansiyelini fark edemeden varlıktan yokluğa kapalı zarf olarak giden insan. Artık korkmayı bırak ve kendini kendinde ve alemi bendin de keşif etmeye başla!
Biz insanlar bilinmeyenden korkarız, bilinmeyen her şeye bizim varoluşsal bütünlüğümüzü tehdit eden ve kaçınılması yada keşif edilerek tüm sırrının ortadan kaldırılması için çabalanması gereken olgular olarak bakarız. Bu durum kimi insan için acizlik kaynağı gibi görülüp dünyadan kendini soyutlayarak kaçma refleksi geliştirmesine sebep olsa da kimi insan için bilinmeyen her olgu keşif edilmeyi bekleyen bir hazine olarak görülür. Bilim gibi sanat gibi her uğraş insanlığın hayat denilen bu engin hazineyi keşif etmek için YARATTIĞI ARAÇLARDIR. Şüphesiz ki bu keşif o kadar kolay olmayacaktır, insan için bir ömür, insanlık için asırlar gerektirse de merakcı kaşifler olduğu sürece asla pes etmeyecek gibi görünüyoruz ama yolda ödenecek bedeller ancak yolun sonuna yaklaşılınca anlaşılıyor. Bu noktada biz ruh sağlığı uzmanları bu hayatın bilinmezliklerine keşfe çıkmış birçok kaşifin derinlere inerken yanında can simidi olabilmemiz gerekir, aklın odalarında yolunu kaybedecek her kaşif bizim rehberliğimizde keşfine devam etmeli, onunla bizde yeni şeyler bulup heyecan duymalıyız, yola pes etmeden devam edebilmeliyiz, aksi taktirde rehbersiz kalan arayıcı, bu süreçten psikolojik bir rahatsızlıkla da çıkabilir, yada hiç çıkamayıp şizofreni skalasına kayabilir. Dengelenmesi gereken gerçeklik algısı ile hayalperestlik arasındaki ince dengenin korunmasında tek teminat kaşifin yanındaki rehberdir. Aynı tehlikeler rehber içinde geçerlidir şüphesiz.
İşte bu bilinmezliğin enginliğine can simitsiz dalan biz insanlar zaman zaman boğulma tehlikeleriyle de karşılaşıyoruz muhakkak, can haliyle attığımız her kulaç bizi biraz daha dibe çekiyor bazen, bazen görünmez bir el çekip alıveriyor bizi o enginlikten, yaşamla nefesleniyoruz bir daha ki çırpınışa kadar varoluşumuzu sürdürüyoruz. istinasız bütün insanlar hayatlarını sorgulayarak geçirmekte, şüphesiz en büyük kaygımız var oluşumuza anlam yükleme arayışımız. Bu sorgulama süreci insan merakını beslese de, bilinmezliklerini de ortaya çıkarsa da her zaman yararlı sonuçlar doğurmamakta. Şuan bu başlangıç kısmını yazarken sizi etkilemek için akademik dilde yada edebi dilde bir yazı yazma gazına geldiğim doğrudur, ama gerçekte bu sorgulamalar bilinçli boyutta ahenkli kelimeler kullanarak, bilimsel kelimeler le olmuyor aslında, insan iç aleminde bu sorgulamaları daha çok sanatsal bir üslup ile yapıyor, bu yazıyı yazarken dahi yanlış kelimelerimi bana altı kırmızı çizgiyle bildiren Microsoft Word un aksine bazen saçmalayarak da sorguluyor insan var oluşu, delirircesine saçma ama delirmeyi arzularcasına. Merak işte kaf dağındaki kızıl elmayı dahi bilmek, almak istiyor ama bunun uğruna bir çok şeyi de kaybedebileceği aklın treninde yola çıkmayı ise tek aracı olarak kullanıyor ve aklının treniyle girdiği her karanlık tünellerden bir eksik vagonla çıktığını anlayamadan yola devam ediyor. Bu kayıpları da sanat potasında eriterek yeni anlamlar şeklinde önümüze sürüyor, bazen sapkınlaşıyor, bazen canileşiyor, en hafifi ise deliriyor, nasıl mı aşağıdaki satırlarda akıl treniyle yapılan bir keşif yolculuğuyla daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum, buyurunuz efendim yolculuğa.
Sürüyor varoluş, var olan varlık yaşıyor, var olmak için yarattığı araçlarla var ediyor dönüştürüyor elementi. Taşı hane yapıyor, ağacı defter, ilaç yapıyor, hayvan çiftliklerinde hayvan var ediyor sonra yok ederek devam ediyor , temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra sanat da yapıyor, arada sırada kendi çıkarı için savaşta çıkarıyor insan varı yok etmeyi de iyi biliyor, komik sonra savaştığı adamla barışıp can ciğer oluyor, bide bir antlaşma patlatıyor iki varil petrole iki milyon ölüsünü de unutarak sonra o kanlı petrol bir aracın deposuna giriyor, ve araç ölüme kontağı çeviriyor sonra gidiyor araç bir pazarın ortasına ve canlı bombasıyla patlıyor, tekrar savaş başlıyor, silah tüccarı sevincinin arasında kanlı parasıyla patlayan meydana bir anıt dikiyor ölenler adına, ne ilginç bir ölüm çemberi insanla başlayıp insanla devam ediyor.
Kaşif keşfini ölümü tatmadan gerçekleştiremeyecek şüphesiz, alem gerçek ilmini ölümlüye sırlı tutmakta ısrarlı, dünyalık insan aşmadıkça dünyayı keşfi tam olmayacak asla.
Merak insanın en büyük hizmetkarı , o merak ki keşif le tepsi olan dünyayı yuvarlak yaptı, zencinin rengine rağmen insan olduğunu anladı, yüzyıl sürse de savaşı mezhepten öte tek tanrının hükmü olduğunu keşif etti, kozasından çıkmaya çalışan kelebeğe yardım etmemenin ona asıl iyilik olduğunu anladı, atsa da atomu fani bedenler üzerine umudu, duyguyu ve var olma dürtüsünü buharlaştıramayacağını Japonya da gördü, afrika da ayağında pet şişeden terlik olan insanı fakir sandı sonra ayağında ki marka ayakkabıyla özgürce koşamadığı metropolünde asıl fakirin kim olduğunu anladı, anlamaya devam ediyor ya insan uzaya göz dikti birde karanlık çağlarını çoktan unutup uzay çağını başlattı, ölümlü bedenine yeni maceralar bulmaya heveslendi insan sek sek oynamaktan zevk alan çocuğu bilgisayarın sanalına hapis etti girişine de göz kamaştırıcı ışıklarıyla teknoloji çağına hoş geldiniz yazdı, insan insan olalı en büyük yanılgıya düştü Allah’ın çoktan var ettiği şeyleri keşif ettikçe kendi var etti sandı, birde yaratıcı oldu, yaratıcı drama dedi, yaratıcı sıfatına çok heveslendi insan, ama bir türlü ölüme baş kaldıramadı.
Aklımda deli sorularla seyahatine devam ediyor tren, yazım anlam bozukluklarıyla doludur şüphesiz aldırmayın sakın, serbest çağrışım halindeyim, bırakın uçuşsun fikirlerim, bulutlarda ki özgür uçurtmalar gibi, hadi şöyle ünvanlı bir uzmanda çıkıp deli tanısını yapıştırdı mı o zaman tam özgürleşmişimdir işte, toplumun sözde medeniyetinden uzaklaştıkça delilik makamına yaklaşmak da ne yaman çelişki bilmem, düşünmesem mi ne artık, aklımın ipi gidecek iyice elden, neyse hunide başıma çok yakışmıştı hani, modacılar satmak için onun desenlilerini de yaparlar hem, o zaman delirmeye devam..
Düşünmeye devam ediyor insan, bu iki artı iki dört eder diyen de kim acaba nasılda kalıba sokuyorlar beynimizi birileri aklımızı yönetiyor, şekillendiriyor çok açık, kim bu ajan, kime hizmet ediyor. Aslında bakarsanız ikiyi artıyı ve dördü başlı başına düşünürseniz ne kadar saçma gelecek anlamsızlığa anlam yüklemek ve bunu formül olarak dayatıp ezberletmek ne saçma, aklımı rahat bırakın, saçma ve sapan şeylerle uğraşıyoruz zaten, sapanla kuş avlamakta saçma zaten, kuşu öldürmek de günah ayrıca. Gece ve gündüz zıtlıklar ve aralarında ki muhteşem denge, savaş ve barış, ölüm ve doğum, hüzün ve neşe, zıtlıklar birinin varlığıyla diğerinin anlam bulduğu zıtlıklar, size hem şaşırıyor hem de korkuyorum sizden.
Akıl ipin ucunu kaçırmaya devam ederken yoluna devam ediyor tren. Kaçırdıkça kaçtığı tek şey sizin duygudan yoksun, tutarsız ve anlamsız medeniyetinizdir aslında, beni delirten sizsiniz aslında. İnsan kolonisi, ısırdı diye sivri sinek kolonilerini yok eden vahşi, bilmez ki aslında senden emdiği kanla yumurtalarını büyütecek sivri zekalı sinek, boş ver ya kime ne anlatıyorum ki ben, insan yine aynı insan işte çoğaltmak için varlığını, varlık azaltmayı kendine hak zanneden zihniyet. Bencil ve tekelci, kibirli, nankör yaratık. En acısı da bende insanım, hamallığını yaptığım bir beden de özgürleştirmeye çabaladığım ruhumu sizin elinizden kurtarmaya çalışmak tek amacım, kurtulmalıyım, sizden farklılaştıkça delireceğim biliyorum ama buna talibim sizden uzaklara bu dünyada gidemiyorum en ücra çöllere gitsem dahi bir mecnunuz çıkacak illa, en kolayı zihnimde sizden kaçmalıyım, kaçtıkça en karanlık kuyulara sığınmalıyım beni anca kaybolmuş zihnimin ücra köşelerinde bulamazsınız. Sizler akıllısınız ya, anca daha çok delirdikçe akıllanan yeni varoluşum kurtarır beni sizden ve vahşi medeniyetinizden. Kendi içimdeki karanlığa gömüldükçe daha da aydınlanıyor her şey, sizin suni güneşiniz söndükçe, içimdeki ışık daha da parlıyor ve ben aklımı yaktıkça daha da aydınlanıyorum. Galiba oluyorum ben, evet boş boş trene bakmanın keyfini anlamaya başladım, artık bırak aklımın odalarında dolaşmayı tren.
Ve akıl trenin yolculuğu son istasyonda son bulur ve elinde dünyalık valiziyle trenin tek yolcusu iner, yorgun adımlarla meçhule doğru yollanır ve kaybolur gider.
Akıl kaçırdığı ipin ucuna balon takar, salınır mavi tenli bulutlarda, aşağıda haylaz bir çocuk sahip olmak ister o balona, tutar ipin ucundan götürür evine ve diğer kıskanç çocuk dayanamaz patlatır balonu ulaşamadığı güzellik başkasına da yar olmasın diye bunu da yapar çocuk insan. Geriye kalan son kırıntı aklımda dağılır sokağın ortasında, basıp geçenler arasından karışır suya oradan nehire oradan denize oradan okyanusa ve sonra derin bir huzur kaplar içimi, anlamsızlıklar okyanusunda bir balık olur aklım, yüzerken enginliklerde bir oltaya takılır özgürlüğüm sonra akşam yemeğinde bir öğün olurum yine insana, son kırıntı aklım vitamin olur akıl fikir versin diye insana.
Ve akıl trenin yolculuğu son istasyonda sonlanır ve elinde dünyalık valiziyle trenin tek yolcusu iner, yorgun adımlarla meçhule doğru yollanır ve kaybolur gider. Ve bizlerde buna ahenkli kelimelerle bezenmiş bir akıl hastalığı tanısı koyarız. Oysa her şey masum bir merakla başlamıştı.
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Uzman Klinik Psikolog/ Psikoterapist Osman İLHAN