İnsanı anlamak ve anlamlandırmak çok büyük mesele. Tarih sahnesinde rol almış bir çok düşünür insanı anlama yolculuğunda ortaya fikirler atıp kitleleri etkilemiş, kendilerine takipçiler bulmuş, zamanın sonsuzluğuna fikirleri ile genişlemek istemişlerdir. Bu düşünürlerin arasında psikoloji bilimi açısından önemli katkılar sunmuş bir kişi vardır ki; Sigmund Freud ismiyle anılan bilinçaltı kavramı kadar konuşulmasa da ona eş değer belki fantastic yönü ile daha heyecan verici bir kavram ile ortaya çıkmış Carl Gustav JUNG; kollektif bilindışı-bazı kaynaklarda kollektif bilinç isimleriyle muazzam bir teori ortaya koymuştur. Teori içeriği olarak bilimin temel varsayımlarını zorlayarak hatta biraz da çarpıtarak ortaya koyduğu bilgiler gündelik bilgi ile şekillenmiş zihinlerin ön yargılarını aşmakta epeyce zorlanmıştı en başlarda. Sanatçı ve filozof doğası, kimisi için psikotik duygulanımlı yapısı ile C.G. Jung’u anlamak için ön yargıları bir kenara bırakıp derin okumalar yapmak gerekiyor. Bu derin okumalarım sırasında; bir çok devrimci teoriler ortaya koyan Jung’un kollektif bilinçdışı kavramı üzerinde epeyce düşündüm. Özellikle kollektif bilinçdışı ile ilgili fikirlerinden büyülendiğim ki diğer fikirleri bu teoriye eş değer olacak şekilde çarpıcıdır, bu konu hakkında doğaçlama bir yazı ele almaya karar verdim.
Açıklanması gereken önemli kavram kollektif bilinçdışının ne olduğu ve hayatlarımzı ne yönde etkilediği olacaktır. Psikoloji biliminin gündelik uygulamalarında Carl Gustav Jung’dan daha fazla istifade etmek açısından her görüşü üzerinde gündelik tariflere çalışmak gayet yararlı bir entellektüel bir çaba olacaktır. Tarif etmeye çalışacağım bu terim, bu alanda uzman olan insanlar için çok standart bilgi olmasına rağmen ilk defa duyanlar için ilk başta felsefik, daha sonra fantastik en sonda da büyüleyicilik yönüyle aynı anda bir çok durumu zihinlerinizde yaratacaktır. Dedesi erik yemiş, torunun dişleri kamaşmış sözünü çoğunuz duymuşunuzdur. Bu sözün anlatmaya çalıştığı en basit bilgi, genetik aktarımın nesiller arası kişilik paylaşımını ne yönde olduğunu açıklamak üzere söylenmiştir. Bugün sahip olduğumuz modern bilimin keşifleri arasında yerini almış gen teorimi üzerine bir çok araştırma yapılarak, bu alanın sırları her geçen gün keşif edilmektedir. Artık atalarımızın sahip olduğu bir çok özelliğin genler aracılığıya nesiller arasında aktarılarak devam ettiğini bilgisi bir çoğumuz tarafından klişe sayılabilecek kadar içselleştirilmiş gerçektir. Diğer yönüyle genetiğimizde kayıtlı olan veri tabanına bağlı, hayatımızda yaşacağımız potansiyel olayları ön görmek mümkğn hale gelmiştir. Hatta gen ıslahı, analizi,yaparak doğacak çocukların bütün özelliklerinin önceden şekillendirilebileceği populist söylemi dahi yayılmıştır. Gen havuzlarının oluştuularak, ideal olan steorotip insan modeli oluşturma hayali, bilim kurgu filimlerin senaryolarından taşıp bilim adamlarının labaratuvarlarında incelenmeye çoktan başlamıştır. Genetik özelliklerimizin keşfi ile alakalı atılan onca bilimsel adımın devrimsel buluşlarının yanında bir konu vardır ki gölgede kalmaya hala devam etmektedir.
Gölgede kalan alanın adı, zihnimizin parçalarından bir tanesi olan ve beynimizin kıvrımları arasında varlık sürdüren kollektif bilinçdışı terimidir. Carl gustav jungun, üzerinde çalışmalar yürütüp, psikoloji biliminin tartışmasına sunduğu, yenilikçi ve bir o kadar da fantastik özelliğiyle şaşırtıcı bu terimi anlamlandırmak, gelişim sürecimizin seyrini belirleyeceğinden kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olanın peşinden giderek bende bu konu üzerinde fikir beyan etme gereği duydum. Geçmişten bugünümüze oradan da geleceğe aktarılan bilgi depoları olan genlerimizin içerdiği bilgilerin kaynağının hangi zamanlardan itibaren başladığını hiç düşündünüz mü? Sorunun cevabı kainatın oluşmasını sağladığı var sayılan ilk patlamaya kadar gidiyor. Bizler gen havuzumuzda, sadece dış görünüşümüzü ve huylarımızın açığa çıkışını etkileyen bilgileri aktarım yoluyla almıyoruz. Biz varoluşa ait her ne varsa, aklınıza gelebilecek en küçük ayrıntılarına kadarını dahi tarihsel aktarım yoluyla kollektif bilinçdışımızın sonsuz kapasitesinde depolarında muhafaza ediyoruz. Şaşırtıcı biliyorum, hatta biraz da ürkütücü. En ilkel atalarımız olan ister evrimsel açıdan primat diyin, ister varoluşsal maneviyat açısından ademle havva diyin, tanımlamanız sizing yönelimize bağlı olarak değişse de mana açısından aynı olduğundan benim için genneleme yapmakta sakınca görülmemiştir. Şuan ki varlığımızda, ateşi bulan atamzıın yaşadığı büyüleyici ilk heyecandan, çiğ etin tadını alan damağımızdan, dünay savaşlarıyla öldürdüğümüz her düşmanın yarattığı zafer duygusndan, amerikanın keşfini sağlayan maceraperestliğin kaşifliğinden, tarihin not almadığı bütün insana dair yaşanmışlıkların hepsinden oluşan bilginin ta kendisini kollektif bilinçaltımızda semboller şeklinde taşıyoruz. Biz kainatla, tarihsel geçmişle, kurgusal gelecekle, varlıkla, yoklukla bir bütün halinde tekiz, aynı şeyiz, ayrı parçaların birleşimiyle oluştuğumuz bütünlüğün ta kendisi olduğumuzu anlamamızı engelleyen bizim bencilleşmemizle oluşan bireyci yaşantımızdır. Bireyselliği yüceltmeye yönelik işlev gören haz mekanizmaları, bütünün kendisi olduğumuzu hisettirecek kollektif bilindışının sembollerle ortaya çıkardığı ilham ve sezgi kaynaklı farkındalıklarına karşı kapalı olmamızı sağlıyor. Şuan bu satırları okuyan, okuyucularımdan sanatla ilgilenen varsa nedemek istediğimi, kendi iç dünyalarından yaşadıklarıyla teyit edeceklerdir.öyle zamanlar yaşamışlardır ki, çalışma atolyelerinin zifiri sessizliği içinde açığa çıkan ilham akınlarının hangi kaynaktan geldiğinde içsel seziş kanllarıyla yaşayıp ,sözcüklerle anlatabilecek kadar basite indirgeyerek arflere sığdıramadıkları duyguları sayesinde sanat eserleri ortaya koymuşlardır. Onlar eserlerinin yaratılarına yönelttikleri içsel ilhamı getiren mekanizmalarının büyüleyici yaşantısı içinde, toplumun tırnak içinde delirmek olarak ifade edebileceği, hallerini sanatçılık kimlikleri altında meşrulaştırarak yada saklayarak , sosyal hayata entegre bir yaşantıyı sağlayabilmişlerdir. Onlar benim için özel insanlardır, onların ortaya koydukları ürünlerin tüketiciliği ile meşgul olan insanlık, bu yaratıların arka planında yatan derin ilham sancılarını merak etmeyecektir. Sancının doğurganlığı ile ortaya çıkan sanat ürünün kaynağında, kollektif bilinçdışı kopmleks sembollerle açığa çıkardığı sezişlerin dokunuşları saklıdır. Senfonisinin bir köşesine sıkıştırdığı davulun savaşçı ritmine, atalarının düşmanını boğazlarken yaşadığı hayvani zafer hazzının duygusunu sıkıştıran sanatçının sarhoşluğu, kainatın büyüleyeci karanlığı kadar çekicidir. Tuvale en amlamsız sayılabilecek renk ve şekilleriyle dokunan fırçanın ritmi, ilk bulunan ateşin etrafında yaşanılan şaşkınca kaçışın, ilkel heyecanın, vahşiliğin, dürtüselliğin tadını, fırçayı tutan sanatçının ilhamının derinliklerinde gizlidir. Bu işleyişi anlamak için, sanatsal ve romantic bakış açısı şarttır. Kaynağı ilham ve sezgi olan kollektif bilinçaltının semboller deşifresi, hazır olmayan zihinler için tehlikeli yönüyle gerçeklik zemini bozabilir. Varoluşu tam olarak anlamlandırmak için, bilincin ürettiği formel, nesnel, dış dünya odaklı bakışı yeterli değildir. Fark etmeselerde, her türlü üst bilişsel aktivite içinde olan yaratı sahibi mühendisler, sanatçılar, akademisyenler, hekimler ve bir çok meslek dalı, biliç altının ve kollektif bilinç altının kaynaklarından gelen sembollerin sezgi, ilham aracılığıyla bilince taşınan parçalarının etkisiyle yaratıları içiçn uğraşırlar. Kızamık aşısını bulmak için kendisini çalışma odasına kapayan hekimin, azimli çalışkanlığının temelinde, elde edeceği ün ve para kaygısının yanında, çok derinlerde capcanlı yaşadığı atalarının kızamık salgını sırasında yaşadıkları dehşetli acının vurucu izlerini kollektif bilinçaltı ona hissettirir, o adını koyamasada, bilincinin motivasyon kaynaklarında başka isimleriyle adlandırsada, o atalarının acısını yaşıyordur ve yakıcı bir duygudur, ilk anki gibi taptaze bir şekilde oradadır, duruyordur. Hala sosyal hayatın iş bölümünü baktığınızda toplayıcı ve avcı atalarımızın özelliklerini modern hayatın başka yaşam alanları içinde isimleri ve uygulanış şekli değiştirelerek yaşadığımızı fark edebilirsiniz. Ilahi sistemin işleyişi için gerekli olan iş bölümünü koşulsuz kabul edişimizin temelinde, kollektif bilinçaltımızın gen kodlarında yaşantı ile yazılmış, davranış sergileme emir talimat listesi sayesinde olmaktadır. Ister dürtüler aracılığıyla açığa çıksın, ister sosyal düzenin gelenekçi beklentileriyle açığa çıksın, hayatın devamı için gerekli olan eylemliliğin oluşmasında insanın ortaya çıkardığı her türlü davranış belirleyicidir. Bu yapı fark edilene kadar başımıza gelen herşeyi kadere bağlama teslimiyetçiliğimiz, kollektif bilinçaltının ve bilinçaltının hayatımızı ne yönde etkilediğini anlamamızın önünde engel olmaya devam edecektir. Bu etkilenme durumu ehli tarafından çok önceleri fark edilmiş olup, bütün dinlerdeki çilehanelerin, inzivaların, ibadetlerin yapılma sebebini açıklar şekildedir. Israrcı içe yöneliş, derinlemesine iç gözün bakışı, bizi ilk atalarımızın yaşantısından, kainatın en sırlı bilgilerinin bulunduğu madenlere kadar derinlemesine inişler sağladığı için bir çok din ehli bu keşfi gerçekleştirmek adına, hayat boyu süren ısrarcı ibadetlerine devam edeceklerdir. Organize ve metoda dayalı, herşeyden önce zaman yayılarak uygulancak iç dünyaya dikey iniş uygulamaları, akıl dengenizi kaybetmeden bir çok sırlı bilgiye ulaşmanızı sağlayıp sizi olgunluğa yaklaştırarak aslında insan olmanın ölümlü bedenden çok fazlası olduğunu sezdirecek, ilhamına erdirecek bilgilere taşıyacaktır. Bu yol hazır olmayana cehennem, doğuştan hazır olana kutlu bir yoldur, sonunda hüsranda vardır zaferde. Bu riske değecek kadar kendini adamışlığı hak eden ışık vardır sonunda, ölümlü bedenin toprağa girmesiyle sonlanmayan, tüm insalığın ortak göğüslediği, kollektif bilinçaltının kütüphalerinde biriktirilen raf raf kitaplarla yazılmış bir yolculuktur, ölümden sonra da devam eden kutlu yolculuktur, kainatın mabedinde ibadet eden ruhlar ölümsüzdür, hiçlik onların indinde tekliğe dönüştüğünden beri yok oluş onlara korku salmaz, her daim şende olan ile oluş halindedirler.
Ölümün soğuk korkusu karşısında gelişen latif duygular, yok oluşun hiçliğinden ziyade var oluşun kutsandığı duyguların oluşmasını sağlar. Var oluş haz odaklı,bedene hizmet eden bencilliğin oluştuğu dünyasal kutsanmışlıktan daha fazlasıdır artık. Ilahi olanın nefesinin hissedildiği, damakta alışlmışın dışında bir tadı açığa çıkarır. Bu tat haz odaklı dünya seviciliğinin çok ötesine geçmiş, ölüm gerçeğiyle entegre olabilmiş, varlığın olgunluğunu yaşatan, korkuları dindiren yapısıyla çok çekicidir. Rüyayla gerçek arasında, birazda psikotik yapının hizmetiyle oluşabilen sezgisel hissiyat, dengesini yakalayıp dünya ile barışık hale gelebildiğinde sanatçının ilhamını, dervişin ilahi hazzını, aşığın meşkini, çılgının deli kanını besleyecektir. Içinde hissetmeye başladığın tam olma duygusunun huzurunu başka hiç birşey veremeycektir, öz güveni besleyip kendine yük ettiğin aşağılamalarınla barışabilirsin de. Sen artık aynada gördüğünden, evrene yansıdığını bilirsin, ayrı değil birliktesindir her zerreyle, ölümsüzlüğünün sırrını hissetmeye başlarsın belki de gözlerinden akacak yaşlar ilk defa bu kadar kutsal olacaktır senin için.
Uzman Klinik Psikolog Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi