İnsanlık Varoluşunu sürdürürken günlük hayatında bir çok psikolojik sorunlarla farkındalıklı yada farkındalıksız karşılaşır. Bazen sadece ruhsal dengemiz, gergin, hüzünlü , sinirli, agresif ve benzeri halleri yaşar ancak kimi zaman bu durumun sebebini bilemeyiz hatta içimde bir sıkıntı var ortada da bişey yok ama neden böyle hissediyorum ki sorularını çokça sormuşuzdur kendimize. Fiziksel alemde herşeyin bir sebebi, neden sonucu olduğu gibi ruhsal dalgalanmalarımızın da muhakak bir kaynağı sebebi vardır. Biz klinik psikologların da terapi seanslarımız da en büyük hedeflerimizden birisi zaten ruhsal gerginlere sebep olan bilinmezleri ortaya çıkartıp gözle görülür bir şekilde ortaya koymaktır bu durum bile yani bilinmezliğin keşifi bile başlı balına tedavi edici olabilmektedir. Bilinmezliğin keşfinin, insan ruhunun yapısı gereği en derinlere bir savunma yöntemi olarak ittiği bazı yaşanmışlıkları gün yüzüne çıkarmakla olur.
Çalışma fırsatı bulduğum bir vakamın seanslarından biraz bahsetmek istiyorum, danışanım çocukluk döneminde çok yakın bir akrabası tarafından taciz edilmişti, bu travmatik yaşantıyı hayatının neredeyse 15 senesi boyunca gün yüzüne çıkarmamış böyle bir anıyı hatırlamamak için, sürekli bilinçaltının derinliklerine iterek bu duygudan kaçınmaya çalışıyordu. Bu kaçınmayı da tümden bütün erkekleri red edici bir tavırla yapıyordu, kendisini feminist olarak tanımlıyordu, kadınların erkeklerden üstün olduğunu düşünüyordu, bunu saldırganca yapıyordu, erkeklerle hararetli tartışmalara giriyordu, bu danışanımın durumu ülkemizde kadınlarımıza yapılan cinsel ayrımcalığın sosyal zorlanmalarına karşı bir sosyal proje, bir farkındalık geliştirmeden çok farklı bir durumdu, karşımda kendi cinsinin sosyal haklarını ve eşitliğini sağlamaya çalışan bir aktivistten başka bir şeyler görüyordum, adeta eline görünmez bir kılıç almış tüm erkekleri dünyadan temizlemeye çalışan bir savaşçı kadın görüyordum, çok öfkeliydi, iyi bir probangadacı yada aktivist değildi, sadece öfkeliydi ,bu durumu seansımıza taşıyıp çalışma fırsatı bulduğumuzda, geçmişteki 15 sene önceki çocuk aklıyla en güvendiği bir koruyucu figür olan erkekten böyle bir tacizi yaşaması, eminim tüm dünyaya karşı olan güvenini bakış açısını yerle bir etmiştir, şuan içinde savunduğu en ateşli düşüncelerinin, korkusuz eylemcinin ruhunun derinliklerinde yaralı küçücük bir kız çocuğunun öfkesinden kaynaklanıyordu şüphesiz, o yaralı kız çocuğu yetişkin olduğunda bilinçaltında bastırdığı bütün öfkesini belki bu siyasi-akitivist rolü içinde dışa vuruyordu, seanslarımızda bu konu zaman içinde çalışıldıkça, bastırılmış bir çok duygu-düşünce-anılarını seansa getirdikçe ondaki oluşan rahatlama ve hafifliği, değişimi hala gözlerimin önünde görebiliyorum.
Yukarıdaki örnekte kısaca anlatmak istediğim nokta, insanı tanımak ve anlamak çok yönlü bir durumdur, onun zihninin, ruhunun derinliklerini de bilmek gerekir, günlük yaşantımızda insan ilişkilerimizde kuşkusuz karşımızdaki bireyleri derinlemesine analiz ederek iletişim kurmuyoruz, ancak bazı durumlarda daha sabırlı olmamızı gerektirecek yüklerle, yaşantılarla gelebiliyor, insanlar karşımıza. Biraz daha sabır ve empati hayatımzı gerçek anlamda kolaylaştırabilir aslında.
Günlük hayayımızdaki bütün davranışlarımızın temelinde deşifre edilmemiş ruhsal yapılarımız bilinçaltı örüntülerimiz rol oynamaktadır. Bu örüntülenmeler köklerini doğumdan ilk altı yaş içindeki anne baba tutumlarındaki karşılaştığımız dengeler ve dengesizliklerle oluşmaya başlar. Bu dönemde anne ve baba ile kurulan ilişkiler çocuk insan için ilk sosyal ilşkileri oluşturur ve çocuk insanın ilk benlik imajı kendilik algısı anne babanın ona gösterdiği davranışlarla şekillenir. Örneğin anne ve babanın aşırı ilgisi sonucu çocuk şımarık tatmin olmayan her insanı ve ortamı yemeği ve birçok şeyi beğenmeyen seçici, uzlaşılması zor bir kişilik geliştirir tam tersi ihmal edilmiş bir çocuk insan ise yetişkinliğinde çekingen içe kapanık kolay etki altına alınabilinen mutsuz pasif ve bağımlı bir kişilik geliştirir.
Bunlar insanın ruhsal yapısının biraz daha anlaşılır basit kısımları olsada daha ileri boyutlarda da mesela psikopatolojik durumlarda da çocukluk dönemi etkileşimleri rol oynar. Basit bir dille anlatmak gerekirse örneğin; borderline kişilik bozukluğunda bariz olan çift kutuplu ruhsal yapının temelinde yine ilk çocukluk dönemindeki anne babayla etkileşimler yatar. Borderline yapıda bariz olan duygusal ikilemler mesela bir kişi yi çok severken hemen ertesi günü o kişiden nefret etme duygularının kişide bulunmasında olduğu gibi, kişi ilk çocukluk yıllarında anneyle sessiz iletişim halindedir, çocuk için her kendisinin ve etrafındakilerin davranışları o dönem için bir iletişim ve öğrenme kanalıdır ancak yetişkin olan annne günlük hayatındaki bir çok sebepten dolayı çocuğun bu tür iletişim mesajlarına uygun karşı mesajları veremez, annenin dünyası geniştir ancak çocuğun dünyası sadece anneden oluşur. Örneğin çocuk oyuncağını yere yemek yerken attığında annesi o an rahat olduğu için çocuğa aman benim yavrum oyunmu istiyormuş gibi pozitif bir karşı mesaj verdi, çocuğun aldığı sublimal mesaj annem beni seviyor, benimle ilgili oynuyor şeklinde olacaktır. Kısa bir zaman sonra aynı durum gerçekleştiği zaman, anne bir sebeple yoğun acele bir şekilde çocuğunu doyurmaya çalışıyordur, oyuncağı attığında bu sefer anne atma çabuk ye şu yemeğini gibi karşı bir olumsuz mesaj verdiğinde çocuğun subliminal algısı annem şuan yoğun benimle oynayacak vakti yok şeklinde olmaz annem beni sevmiyor gibi direk duygusal bir çıkarsama yapar ve işte bu iki zıt duygunun ilkel bir ruhsal yapıda oluşturacağı etki bizim ‘spliting’ yani bölünme dediğimiz ruhsal durumu oluşturur.yani birbirine zıt iki duyguyu aynı nesneden, kişiden yaşayan bir çocuğun içine düştüğü karmaşadır bu, seviliyomuyum yoksa sevilmiyormuyum kararsızlığına sürekli maruz kalma halidir bu, bu şekilde çocuk çift kutuplu duygusal yapısının çekirdeği bu dönemde atılır ve zaman içinde ergenlik ve yetişkinliğe geçiş evrelerinde ise hayat olaylarına bağlı olarak kişilik bozuklukları oluşmaya başlar. Buna da çift kutuplu kişilik bozukluğu , sınırda kişilik bozukluğu yada borderline kişilik bozukluğu denir.
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi insan psikolojisinin dengesinde geçmiş yaşantıların izleri aracılığı ile gündelik olaylar hakkında yargılarda bulunmamız yatar. Son bir örnekle toparlamak gerekirse; çocukluğunda baba eksikliği yaşamış bir kişi , burada baba eksikliğinden kasıt sadece babanın ölmüş olması değildir ilgisiz bir babada eksikliktir,yetişkinlik yıllarında bunun etkisini şu şekillerde yaşar. Baba bir otorite figürüdür savunmasız çocuğun korkutucu dış dünyaya karşı sığındığı limandır bunun eksikliği halinde çocuğun hisedeceği şey korkudur çaresizliktir ve bu duygu ile baş etme yolu olarak da arkadaş ortamı, bir çete, yada kendinden büyük başka bir figür ile bağlanma gerçekleştirmektir. Hatta yetişkinlerin güçlü bir kişiliğin mesela bir siyasi liderin arkasından çıkarsızca koşmasında ki temel biyat kültürünün derinliklerinde de bu çocukluk dönemi baba figürünün eksikliğinin yatması supriz olmayacatır.
Özetle bir kişinin ruhsal dinamiklerini gözlemlerken birçok değişkeni göz önüne almamız gerekir, sosyal yaşantımızda profesyonel terapilerimizde de bu durum geçerlidir.
Kişiye yardım etmek istiyorsak o kişinin bütün bu bilinçaltı örüntülerini oluşturan ilk yaşantılarını göz önünde tutmalıyız. Bu sayede kişinin savunma mekanizmalarını, kırılmalarını, psikolojik sorunlarını , siyasi seçimi, eş seçimine kasar bir çok yönelimlerini anlamak daha kolay hale gelecektir.
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Uzman Klinik Psikolog/ Psikoterapist Osman İLHAN