Yazının başlığını ilk gördüğünüzde eminim ki birçok duyguyu aynı anda yaşadınız. Birbirinden bağımsız üç farklı kelimenin bir araya gelerek oluşturduğu cümlenin genel anlamı, nasıl bir duruma başlık oluşturabilir diye merak ettiniz. Anlatılacak durumun oluşturduğu dramatik yaşantıları var eden kişileri başka türlü tanımlayamadım açıkçası. Onlar bir ilişki yaşanabilecek kadar sempatik dış görünüşlerine rağmen, ilişkinin en güzel gittiği anda çekip gidecek kadar, duygusuz katillere dönüşebiliyorlardı çünkü. En yoğun duyguların ateşini, en saçma bahaneleri bıçak yapıp, kalbinizin tam ortasına saplayarak söndürebilirdi onlar. Her katil kadar esrarengiz ve ürkütücüydüler, bir o kadar da çekiciydiler. Plancı zekalarıyla kurdukları ağa düşen her av onları doyurmaya yetmiyordu, daha fazlasına bağımlıydılar. En masum duyguların kanından beslenen ilişki vampirleri gecenin karanlığında ortaya çıkıp, aşıkların pişmanlıklar mezarlığında cirit atarlardı. Bitmez tükenmez dramatik ayrılık senaryolarının baş rolünde hep onlar vardı, bir çok kalbin milyonlarca kez izlediği aynı filmin aynı karakteriydiler işte. Celladına aşık olmaya hevesliler var olduğu sürece onlar da daima var olacaktılar.
Her ilişki başlangıçta en güzel duyguların umudu ile başlar. İster sevdiğiniz ile kurduğunuz ilişki olsun, ister ailenizle, ister arkadaşınız yada yöneticilerinizle. Her ilişki başlangıcı, devamı ve sonlanması özellikleriyle birbirine benzer evrelerden geçer. Başlangıcı umuttur, devamı emek ve sabır, sonu ise dramatiktir. Devam edeceği süreyi belirleyen temel nokta ise ilişkiye girdiğiniz kişi yada kişilerin kişilik özelliklerinde gizlidir. Sağlıklı olan ilişkiye emek veren ve sıkılmadan aynı emeği her aşamasında sarf edebilme gücü ve motivasyonu barındıran kişileri muhatap bulabilmektir. Sağlıksız olan ise daha başından oyun bozmaya yatkın kişiliklerin barındırdığı hastalıklı özelliklerin etkisiyle oluşur. Olan şey çok çabuk, can acıtıcı, travmatik ve beklenmedik anda olur. Bunu yapanlar işte o sempatik ilişki katilleridir.
O katilleri sempatik yapan diğer nokta, onları bu hale getiren travmatik yaşantılarıdır. Onların masum çocukluk anılarında beklenmedik ayrılıklar, terk edilişler, aldatılmalar vardır. En sevdikleri insanlarda en sevemeyecekleri kötülükleri öğrenmişlerdir. Bağlandıkları kişiler kopmuşlardır, söz veren sözünü unutmuştur, gidenin arkasından umutla bekleyişleri yormuştur. Tüm bunlardan sonra, ayrılıklar, zamansız kopuşlar, bağlılık sorunları, bir yere ve kişiye ait olamamak, güven sorunları ruhlarına yapışmıştır, kişiliklerini ele geçirerek onları acımasız ilişki katillerine dönüştürmüştür. Adeta geçmişlerindeki acıların öcünü alabilmek için güzel başlayan her şeyi en güzel yerinde baltalamayı kendilerine görev edinmişlerdir. Onu arkasında bırakıp gidenlere inat, o da arkasında birilerini bırakmalıdır, can acıtmalıdır, kalp kırmalıdır, orta yerde bırakmalıdır, belki o zaman geçmişinin öcünü alabileceğini sanır.
İlişkilerin sempatik katilleri, mağduriyetlerinin maskesi arkasında saklanmayı iyi bilirler. Onlar tarafından canı yanmamış kişiler için fark edilmezdirler. Başlangıçta ilgili tavırları, duygu yüklü sözleri, ısrarcı sevgileri, sarmalayıcı halleri sizi kandırır. Hep bu şekilde gideceğine o kadar ikna olursunuz ki, onu veren yaratıcıya ettiğiniz duaların arasından yaklaşmakta olan sonu göremezsiniz. O sizi elde ettiğinde, siz ona tam ait olduğunuzda, onsuz başka bir hayatı düşünemediğinizi söylemeye başlayan kıvamınızda, en bağımlı halinizle teslim oluşunuzda o öldürücü hamlesini yapacaktır. Sizin o hale gelmenizi sabırla bekleyişinin arkasında sevgisi yoktur. Öc alma duygusu vardır, çocukluğunun masum yanlarını acıtan her travmatik ilişkinin öcünü alabilmek için, gidebilmek için sizi hazırlamıştır. Ve gider, sadece gider, gitmesi için küçücük bir bahane yeterlidir. Görev tamamlanmıştır artık, siz elde edilmiş, onun çocukluğundaki gibi en masumane aşk sözcükleriyle erimiş haldesinizdir. Tam zamanıdır, en can acıtıcı an o andır, gidecektir, arkasına bile bakmadan sırtı dönük giderken, sizin hıçkırıklarınızın kulağa gelen sesi onun zafer çığlıkları olacaktır.
Bir insan neden bunları yapar diye soruyorsunuz biliyorum. İnsan bunları yapmaz zaten, bilinçaltı yapar. Bilinçaltında hala devam eden çocukluğun kırılmış yanları, kendi yaralarını sarmak için bazen en acımasız yöntemlere bile başvurur. İlişkilerden yarası olana, terk etmeyi, bağlanmamayı, güzel giden her şeye son vermeyi kulağına fısıldar. Terk edilmeden terk et, üzülmeden üz, ağlamadan ağlat, bekleyeceğine beklet diye öğütler. Nasıl olsa bu ilişkinin sonunda da ayrılık olacağından sen en iyisi o an gelmeden bir an önce ayrıl ki acısı daha az olur diye düşüncelere iter. Kişi bilinçaltının bu karanlık sesi ile gündelik hayatını yaşarken, her terk edişinden sonra yaşadığı mutluluk kısa bir süre sonra kedere dönüşür, aynı mutluluğu yaşayabilmek için başka avların peşinde koşması gerektiği kısır döngülü yıkıcı davranışlarının bağımlılığına teslim olur. Bu sebeple belki de onu hayatı boyunca sevecek, aldatmayacak, terk etmeyecek insanlara kör kalır, çünkü o her insanın bunları yapacağının yalancı düşüncesi içinden kendinden çok emindir. Tek gerçeklik onun zihninde yarattığı çarpıtılmış gerçeklik olduğu sürece, o ilişkilerin sempatik katili olmaya devam edecektir. Kendisini de ıssız adam olarak nitelendirip, ortada kalmış kırılgan çocukluğuna en havalı isimler takarak, kendisini yalı çapkını sanmaya devam edecektir.
Sevgilerimle,
Uzman Klinik Psikolog Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi